30 Nisan 2016 Cumartesi

Sultan Ahmet Cami (istanbul)


SULTAN AHMET CAMİ FOTOĞRAF ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN


Sultan Ahmet Camii, 1609-1616 yılları arasında Osmanlı Padişahı I. Ahmed tarafından İstanbul'daki tarihî yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa'ya yaptırılmıştır.[1] Cami mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve yarım kubbeleri ve büyük kubbesinin içi de yine mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için Avrupalılarca "Mavi camii (Blue Mosque)" olarak adlandırılır. Ayasofya'nın 1934 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul'un ana camii konumuna ulaşmıştır.
Aslında Sultan Ahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul’daki en büyük yapı komplekslerinden biridir. Bu külliye bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.
Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate sayan en önemli yanı, 20.000'i aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir.[2] Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır. Caminin ibadethane bölümü 64 x 72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 23,5 metredir. Caminin içi 200'den fazla renkli cam ile aydınlatılmıştır.[3] Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubarî tarafından yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur ve Sultanahmet, Türkiye'nin altı minareli ilk camiidir.

27 Nisan 2016 Çarşamba

Andantros (Balıkesir)

(Antandros Antik Kenti Fotoğraf albümü için resmi tıklayın)

Antandros Antik Kenti, Edremit’in Altınoluk Mahallesi'ne 2 km. uzaklıkta yer alan önemli bir Troas kentidir. Mysia ile Troas arasında uzanan yolu kontrol eden stratejik bir konumda yer alan Antandros’un kuruluşu, bazı antik yazarlara göre Troia Savaşı’nın öncesine kadar uzanmaktadır. 2000 yılında yüzey araştırmasıyla başlanan akademik kazı çalışmaları 15. yılına girmiştir.

Altınoluk (Balıkesir)


(Altınoluk Fotoğraf Albümü için resmi tıklayın)

Doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihsel birikimlere sahip olan Altınoluk'un, eskiden köy olarak yerleşimi kentin kuzeyindeki tepede yer alır. 1927 yılına kadar adı, “Papazlık” olarak geçen köye ait ilk veriler 16 yüzyıl başlarında Kanuni Sultan Süleyman'ın (1520-1566) saltanatının ilk yıllarında yapılan sayımlara kadar uzanıyor. Buradan yola çıkarak Papazlık’ın kuruluşunun 450 yılı aşan bir geçmişe dayandığını söylenebilir. Köyün ilk sakinleri, Osmanlı Devleti'nin vergi muafiyeti sağlayarak, derbentçi kaydettiği ve Papazlık’a yerleştirdiği Söğütlü yörükleri'dir.
Rum yerleşimi; Yunanistan’ın Midilli adasından 1820’li yıllarda çalıştırılmak üzere getirilen Rumların zamanla burada çoğalıp, iskan tutmaları ile oluşmuştur. Rumlar ibadetleri için bir de kilise yaptırmışlardır. O dönemde Türk yerleşiminin, Hıdırlar, Kadirler ve Sakarlar olarak anılan ailelerden oluştuğu bilinmektedir.
Altınoluk’ta geçmişten beri süren bu yaşamın günümüze uzanan izleri olan Rum ve Türk sivil mimarlık örnekleri, kültürel birikimimizin en önemli tanıklarıdır. 1991 yılında Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından kentsel sit bölgesi ilan edilen Altınoluk köyünde 36 adet yapı tescil edilmiştir. Köyün önemli bir kısmını kapsayan koruma amaçlı imar planı, 1994’ ten beri uygulamakdadır. Abdullah Efendi Konağı vb. bazı tescilli yapılar restore edilmiş olsa da, genelde bunlar acil restorasyona ihtiyaçları var. Bunun yanı sıra; koruma planı gereği yeni yapılaşmalar SİT koşullarına uygun oluşmaktadır. Köyün hemen güney eteğinde yer alan ve SİT alanına dahil edilen, Altınoluk Antandros Amfi Tiyatrosu 1994 yılında yapımına başlanıp, 1997 yılında bitirilen çok önemli bir kültür ve sanat mekanıdır. Öyle ki, kentsel SİT’in tamamlayıcısı gibi olmuştur.
Ayrıca Antandros Antik Kenti beldenin sınırları içinde kalmaktadır.

25 Nisan 2016 Pazartesi

Kesikdere Şehitliği (Çanakkale)

https://www.flickr.com/photos/orcin70/sets/72157653146884238

KESİKDERE ŞEHİTLİĞİ FOTOĞRAF ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

57. Alay Şehitliği’nin sağındaki vadide yer alan Kesikdere Şehitliği 2006 yılında tamamlanmıştır. Şehitlikte, bu bölgede çarpışmış olan 57. 27. 64 ve 18. Alay’lara mensup askerler yatmaktadır. Şehitlikte bulunan kitabelerde isimleri tespit edilen 1115 askerin adı yazmaktadır.
Savaş esnasında bu bölge, siper şebekelerinin birbirlerine en yakın olduğu noktalardan biridir. Bu sebepledir ki vurulan askerler vuruldukları yere gömülmüşlerdir

22 Nisan 2016 Cuma

Çanakkale Şehitliği


ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİ FOTOĞRAF ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN


Çanakkale il sınırları içindeki Gelibolu Yarımadası'nda, Çanakkale Boğazı'nın ucunda Morto Koyu önündeki Hisarlık Tepe üzerinde yer alan anıt. 1915 yılında I. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Savaşları'nda hayatını kaybeden 253.000 Türk askerin anısına yaptırıldı. Feridun Kip, İsmail Utkular ve Doğan Erginbaş tarafından tasarlanmıştır.
Yapımına 1952 yılında karar verilen ve temeli 17 Nisan 1954[1] tarihinde atılan anıt 21 Ağustos 1960 günü açılmıştır. Anıt için 1944 yılında yapılan yarışmayı mimar Feridun Kip, Doğan Erginbaş, İsmail Utkular ve mühendis Ertuğrul Barla'nın projelendirdiği eser kazandı.[2] Finansal nedenlerden dolayı yapımı birkaç defa durdurulan anıtın 15 Mart 1958 tarihinde sadece gövde kısmı tamamlanabildi. Bu arada Milliyet gazetesi tarafından ülke genelinde bağış kampanyası düzenlendi. Resmi açılışı 21 Ağustos 1960 tarihinde yapılan anıtın altında Savaş Eserleri Müzesi, yanında Mehmetçik Anıtı ve Türk Şehitliği bulunmaktadır. Morto Limanı ile Çanakkale Boğazının girişi arasındadır. Bu yapıtın fikir babası, Atatürk'ün silah arkadaşı ve ilk askeri pilotu Emin Nihat Sözeri'dir. Sözeri, yapılması için gerekli olan paranın bulunabilmesi için onlarca yıl mücadele vermiş sonunda bu abideyi 253 bin şehidin anısına, milletimize armağan etmiştir.[3]

Üzerinde 25x25 m kaide yer alan 4 ayak üzerine oturtulmuş olan yapının yüksekliği 41,7 metredir.[4] Ayakların genişliği 7,5 metredir.[5] Anıt tümüyle 62,5 metrekarelik bir alanı kapsamaktadır.

Assos Antik Kenti (Çanakkale)


ASSOS FOTOĞRAF ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN



57.Alay Şehitliği (Çanakkale)


57.ALAY ŞEHİTLİĞİ FOTOĞRAF ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

57. Alay, Çanakkale Savaşı’nın başlangıcı kabul edilen Anzak Çıkarmasını durdurmak amacıyla 25 Nisan 1915 sabahı harekete geçen Osmanlı alayıdır.

19. Fırka'ya bağlı üç alaydan 72, 77 ve 57 biri olarak Tekirdağ Yarkışla mevkiinde (şimdiki Araştırma ve Uygulama hastanesi alanı) 1 Şubat 1915 tarihinde kurulan[kaynak belirtilmeli] 57. Alay'ın alay komutanı, Hüseyin Avni Bey (Arıburun)'dir.

22 Şubat 1915 tarihinde 19. Fırka Komutanı Yarbay Mustafa Kemal tarafından törenle sancağı verilen 57. Alay, 23 Şubat 1915 tarihinde Çanakkale’ye doğru yola çıkarak, 25 Şubat 1915 tarihinde eski adı Maydos olan şimdiki adı ile Eceabat’a vardı. 19. Fırka'nın bağlı olduğu 5. Ordu Komutanlığı'nın Enver Paşa tarafından kurulmasından sonra 57. Alay, genel ihtiyat (yedek) olarak 26 Mart 1915’te Bigalı Köyü’ne intikal etti. Bu tarihten, 24 Nisan 1915 tarihine kadar bizzat Yarbay Mustafa Kemal ve Binbaşı Hüseyin Avni tarafından sürekli eğitime tabi tutulan 57. Alay Bigalı Köyü ve Turşun bölgesinde tatbikatlar yaptı.

Bigalı Köyü’nde eğitim ve tatbikat faaliyetlerini yürüttüğü sırada 57. Alay’ın birkaç kez 5. Ordu tarafından yeri değiştirilmek istenmişse de Mustafa Kemal’in çıkartmanın yapılacağı yere en yakın noktalardan biri olmasından ötürü Bigalı Köyü’nde kalma yönünde ısrarcı olmuş ve bunda da başarılı olmuştur. Böylece 57. Alay, Bigalı Köyü'nde kalmış, 25 Nisan 1915 sabahı, kendisine bu yönde bir emir gelmemiş olmasına rağmen Mustafa Kemal'in kişisel inisiyatifiyle düşman çıkartmasını haber alır almaz Conkbayırı'na doğru hareket etmiştir. 57. Alay'ın, Conkbayırı'na hareket eden 3 taburu ve bir dağ bataryasını oluşturan yaklaşık 3000 subay ve asker, Conkbayırı'na varıldığı anda bizzat Mustafa Kemal'in yönetiminde kendisinden yaklaşık 4-6 kat daha büyük bir düşman gücüne karşı taarruza geçmiştir.

Daha sonrasında mevcudunun üçte ikisini kaybeden alay, savaş ortalarında takviye edilmiştir. 13 Ağustos 1915'te alay komutanı olan Hüseyin Avni Bey karargaha düşen bir top mermisi yüzünden şehit olmuştur. Yerine Binbaşı Hayri Bey atandı; alay Keşan bölgesinde konuşlandırılmış ve eksikleri giderildikten sonra; bağlı bulunduğu 19. Tümen'le birlikte yeni kurulan 15. Kolordu bünyesinde Galiçya Cephesi'ne gönderildi.

Burada büyük yararlılıklar gösterdikten sonra mevcudunun büyük kısmı burada erimiş ve 1100 kişi kalan alay, cephe gerisine alınarak eksikleri giderildi. Sonrasında yeniden cepheye alındı; fakat Rusya'da Bolşevik Devrimi'nin çıkması üzerine burada savaş sonlandı. Kolordu bu sefer Sina ve Filistin Cephesi'ne yollandı.

57. Alay burada büyük yararlılıklar göstermesi'ne rağmen, İngilizler tarafından çembere alındı. Mevcudu 2 gün içinde makineli tüfek bölükleriyle birlikte 260 kişiye düştü. Meggido Muharebesi sırasında kalan mevcut esir edildi.

Tarihe Saygı Parkı (Çanakkale)



Tarihe Saygı Parkı Foto Albümü için resmi tıklayın


Şubat 2006'da başlatılan Tarihe Saygı Projesi ile Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı sınırları içinde büyük bir değişim gerçekleşti. Proje; Eceabat'a bağlı köyleri ziyaret eden yerli-yabancı turistin bölgeyi sorunsuz olarak gezmelerini sağlayacak fiziki ve sosyal çalışmaları içeriyor. Çanakkale Savaşı'nın geçtiği bölgede yer alan Alçıtepe, Seddülbahir, Bigalı, Kilitbahir, Kocadere, Behramlı, Büyükanafarta ve Küçükanafarta köyleri ile Eceabat ilçesinin rehabilitasyonu tamamlanarak, yeni bir çehreye kavuşmaları sağlandı. Yenileme çalışmaları kapsamında çağdaş bir görünüme kavuşan köy meydanları, müzeler, modern tuvaletler, yenilenen satış reyonları, bölge turizmini canlandırarak, köy muhtarlıklarının gelirlerini de artırdı.

Yılda iki milyon ziyaretçinin gezdiği bölgede, ziyaretçilere hizmet veren çalışanlar için Eceabat Halk Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile eğitimler verildi. İngilizce, pansiyonculuk, temizlik ve hijyen konularında verilen bu kurslarda bugüne kadar yaklaşık 150 kişi sertifika aldı.

Projenin uygulandığı köyler ile Eceabat'taki tüm evlerin dış cepheleri boyanarak temiz bir görünüme kavuşmaları sağlandı. Bölgeyi ziyaret eden öğrencilerin konaklamasına imkan verecek olan Gençlik Merkezi binasının da yenilenerek hizmete girmesi sağlandı. Eceabat sahiline açık hava müzesi niteliğinde bir park yapıldı. Bölgenin bütünsel bir simgesi olan Tarihe Saygı Parkı , Çanakkale Savaşı'nın tüm detaylarını gözler önüne serecek şekilde donatıldı. Parkın; ziyaretçilere, savaş dönemini yerinde ve uygulamalı olarak görebilmelerini sağlayacak, eğitici bir misyon üstlenmesi de hedeflendi.

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parklar Müdürlüğü işbirliğinde uygulamaya konulan 57. Alay şehitliği Yenileme Projesi ile şehitlik, Çanakkale Savaşı'nda kahramanca canlarını veren şehitlerimize yakışır bir düzenlemeyle tarihe tekrar kazandırıldı.

Tarihi Saygı Projesi, 2008 yılında TÜHİD (Türkiye Halkla İlişkiler Derneği) tarafından düzenlenen 7. Altın Pusula Ödülleri'nde, 'Jüri Özel Ödülü' ne layık görüldü. Proje, 2009 yılında KOÇ Topluluğu tarafından düzenlenen En Başarılı Koçlular Yarışmasında ise Jüri Özel Ödülü aldı.



21 Nisan 2016 Perşembe

Truva Atı - Hourse (Çanakkale)


Truva Atı Foto Albümü için resmi tıklayın


Truva atı, Odysseus'un Truva surlarını aşmak ve şehre gizlice girmek için yaptırdığı tahtadan at maketidir.Savaş yaklaşık 10 yıldır sürüyordur. Askerler bıkkın ve yorgundur. Zekası yüzünden Athena tarafından da sevilen Odysseus'un aklına tahtadan bir at yapma fikri gelir. Plana göre Akhalılar savaştan çekiliyor gibi gözüküp, geride çok büyük bir tahta at bırakırlar. Odysseus ve diğer seçkin komutanlar atın içine gizlenirken, diğerleri denize açılıp gemileri Bozcaada'nın arkasına, Troyalıların onları göremeyeceği bir şekilde gizlerler. Planın yürümesi için, görevi tahta atın Truvanın surlarından içeri girmesini sağlamak olan bir Akhalı askeri atın yanında bırakırlar. Akhalıların çekildiğini gören Truvalılar, şaşkınlık içinde batı kapısının önündeki dev tahta atın yanına giderler. Bu sırada ortaya çıkan Sinon ismindeki Akhalı asker, Yunanlardan nefret ettiğini, onu Akhalıların geri dönüşleri için gerekli rüzgarın çıkması adına kurban seçtiklerini ve kendisinin kaçarak kurtulduğunu söyler ve şöyle devam eder:

Tahta at Tanrıça Athena'ya kutsal bir sunak olarak yapılmıştır. Büyük olmasının sebebi Troyalıların onu dar şehir kapılarından şehrin içine almalarını engellemek içindir. Akhaların beklentisi Troyalıların bu atı yakıp yıkmalarıdır. Böylece Tanrıça Athena'nın öfkesini Troya üzerine çekmiş olacaklardır. Ama Troyalılar atı şehrin içine alıp onu korurlarsa Athena’nın lütfu Troyalılara yönelecektir.

Ahkalı askerin sözlerine inanan barışmak isteyen Truvalılar bu sözlere inanırlar ve tahta atı içeri alırlar. Gece barış kutlamalarıyla eğlenen ve alkolün etkisiyle sızan Truvalılar, atın içindeki Akhalı Savaşçılar tarafından avlanır. Bu sırada Truva’nın surlarına yaklaşmış olan Akhalı Ordusunun da takviyesiyle Truva Şehri tamamen yıkılır. Truva’nın baştan sona yakıldığı bu katliam sonrasında Menelous Helen’i alarak Yunanistan’a yelken açar.

20 Nisan 2016 Çarşamba

Şahindere Şehitliği (Çanakkale)


Şahindere Şehitliği Fotoğraf Albümü için resmi tıklayın


ahindere Şüheda Kabristanı Seddülbahir cephesi (Güney cephesi)’in merkezinin gerisinde kalmaktadır. Şahindere, Alçıtepe’nin kuzeydoğu eteklerinde başlayan Soğanlıdere’nin doğu bölgesine verilen addır.

Cephe gerisi büyük sargı yerlerinden birisi bölgede suyun ve gölge veren ağaçların bulunması sakin ve korunaklı bir mevkii oluşması nedeniyle bu mevkide kurulmuştur. 5 Temmuz 1915 sonrasında yapılan muharebelerde sol kanat birliklerinden yaralanarak şehit düşenlerin bir bölümü bu şehitlikte yatmaktadır.Ayrıca Güney cephesinin merkez kesimindeki birliklerden de büyük sargı yerlerinde tedavi gören yaralılardan şehit düşenleri bir kısmı Şahindere Şehitliğine gömülmüştür. Ayrıca cephenin merkez kesimindeki birliklerin de,Tümen sıhhiye Bölüklerinde büyük sargı yerlerinde tedavi gören yaralı ve hastaların bir kısmı da Şahindere şehitliğine gömülmüşlerdir.
Bu Şehitlikte isimleri tespit edilebilen 2177 Şehidimiz yatmaktadır.Ayrıca Şuheda Kabristanı içerisinde etrafı demir parmaklıkla çevrili bir mezar bulunmaktadır.Bu mezar 10uncu Tümenin 30uncu Piyade Alayından Teğmen Mustafa Efendi’ye aittir.

Şahindere Şehitliği


19 Nisan 2016 Salı

Seddülbahir (Çanakkale)


Seddülbahir Fotoğraf Albümü için resmi tıklayın


Çanakkale Savaşı'nın bir parçası olan Seddülbahir Çıkarması, 25 Nisan 1915 tarihinde Seddülbahir bölgesine beş ayrı noktadan yapılmıştır. Her iki tarafın da ağır kayıpları ile sonuçlanan saldırılar yapılmıştır. Sonuç olarak Haziran ayının sonlarında Osmanlı güçleri ilerlemeyi durdurmuş ve çıkarma başarısız olmuştur, daha sonra bu bölgede savaşın sonuna kadar kısıtlı ve etkisiz siper çatışmaları devam etmiştir.
Gelibolu Harekatı için General Sır Ian Hamilton emrine verilen kuvvetler, 75 bin kişilik bir kuvvettir. Bu kuvveti oluşturan unsurlar şu şekildedir.
Anzak Kolordusu 25.700
29. İngiliz Tümeni 17.000
1. Fransız Tümeni 16.700
1. İngiliz Deniz Piyade Tümeni 10.800
Anzak Tugayı 4.800
General Hamilton ve Müttefik yüksek komutanlığı çıkarmayı, yarımadanın güney ucunda yapmayı kararlaştırmıştır. Ancak 75 bin kişilik bu kuvvetin Seddülbahir Cephesi'ndeki dar kumsallara çıkartılma olanağı yoktu. Bu yüzden Anzak Kolordusu için başka bir çıkarma sahası belirlenmişti. Bu saha, Kabatepe ile Arıburnu arasındaki sahildir. Dolayısıyla Seddülbahir Cephesi'ne çıkartılan kuvvetler, General Hamilton emrindeki Anzak Kolordusu dışındaki unsurlardı.
Gelibolu Yarımadası ve Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasının savunmasından sorumlu 5. Ordu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders, emrindeki kolordulardan 3. Kolordu’yu Gelibolu Yarımadası’nda, 15. Kolordu’yu ise Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasında tertiplenmiştir. 3. Kolordu’nun 5. ve 7. Tümenleri Saros Körfezi kıyılarında, (yarımadanın en dar kesiminde) 9. Tümen’ini ise Gelibolu Yarımadası’nın en güney bölgesinde konuşlandırmıştı. 5. Ordu ihtiyatındaki 19. Tümen ise Gelibolu Yarımadasının orta kesiminde tutulmaktaydı.
Gelibolu yarımadası’nın güney kesimi, Albay Halil Sami Bey komutasındaki 9. Tümen’in görev bölgesidir. Bu bölüm, Yarımadanın kuzey-batı sahilindeki -Arıburnu’nun kuzeyindeki- Azmakdere’den başlayıp güney-doğudaki morto Koyu’nun doğusundaki Eskihisarlık sırtlarına uzanıyordu. Burada Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı’nın Rumeli yakasındaki topçu kanadına dayanıyordu. 9. Tümen’in sorumlu olduğu kıyı şeridi yaklaşık 35 km. uzunluktadır.
9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey, Mareşal Liman Von Sanders’in talimatı gereği birliklerinin ağırlıklı bölümünü derinlikte tutmaktadır. Sorumluluk bölgesinin kuzey kesimine ayrılan birlik, Yarbay Şefik Bey'in komutasındaki 27. Alay'dır. Alay'ın ikinci taburu Azmaktepe - Çamtepe arasındaki 12 km.lik kıyı şeridine yayılmıştır. Alay'in diğer iki taburu ise Eceabat batısındaki zeytinliklerde, ihtiyat olarak tutulmaktadır. Alay'ın dört tüfekli bir ağır makineli tüfek bölüğü bulunmaktadır. 2. Tabur, üç bölüğünü kıyılara yerleştirmiş bir bölüğünü de Kabatepe'nin 1,5 km. doğusuna ihtiyata almıştı. Alay komutanının Kabatepe'ye özel bir önem verdiği ortadadır. Öncelikle bu tepenin hemen kuzeyinde 1 km. genişlikte, çıkarma için çok uygun bir kumsal bulunmaktadır. Bu kumsala yapılacak çıkarma, tehlikeli derinlikte yelpaze gibi açılma olanaklarına sahipti. İlk adımda Topçular sırtı - Palamutluk sırtı'na yerleşen düşman kuvvetleri buradan, Kocaçimen Tepesi, Maltepe, Kilitbahir, Alçıtepe batısı gibi değişik yönlerde geliştirilebilirdi.
Tümenin Binbaşı Kadri Bey komutasındaki 26. Alay’ını Seddülbahir bölgesinde konuşlanmıştır. Görev alanı Çamtepe'den Kerevizdere'ye kadar uzanan, yarım daire şeklinde, Yarımada'nın burun kesimiydi. 9. Tümen’in 26. Alay’ı Seddülbahir bölgesindedir. Alay’ın 1. Taburu Kumtepe bölgesinde, Binbaşı Mahmut Sabri Bey komutasındaki 3. Taburu’nun 10. Bölüğü Ertuğrul Koyu’nda, 12. Bölüğü ise Teke Koyu’nda mevzi almıştır.
Tümenin diğer alayı olan 25. Alay geride bulunmaktadır.
Ancak Müttefikler, Seddülbahir bölgesinde bir tümen kadar Osmanlı kuvveti olduğunu kabul etmektedirler. Çıkarma öncesinde yapılan gözlemler esasen bölgedeki Osmanlı kuvvetleri hakkında hemen hemen hiçbir bilgi sağlamamıştı. Mareşal Liman Von Sanders’in, gündüzleri kıtaların ortalıkta görünmemesi yönündeki emrine kesin olarak uyulmuştu. Çıkarma sonrasında sorgulanan Osmanlı esirleri de bölgedeki birliğin 9. Osmanlı Tümeni olduğu bilgisini vermişlerdir.

18 Nisan 2016 Pazartesi

Akçay (Balıkesir)


Akçay Albümü için resmi tıklayın



Akçay, Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı bir beldedir. Edremit'e 8 kilometre uzaklıktadır.
Türkiye'nin ilk turizm beldelerinden biridir. İstanbul'a yakın olmasından dolayı İstanbulluların ve devlet memurların ilgisini çekmiş ve 1980'lerden sonra gelişimine başlamıştır. 1990'lı yıllarda altın çağını yaşayan Akçay, su beldesi olarak da bilinir.
Kaz Dağları'nın eteklerinde kurulu olan Akçay, küçük bir turizm kasabası iken günümüzde gittikçe şehirleşmektedir. Akçay'ın uzun ve güzel kıyı kordonunda pek çok çay bahçesi, otel, pansiyon ve dükkânlar bulunur, ayrıca bir de Kaz Dağları'nın simgesi olan Sarı Kız'ın bir heykeli bulunur. Beldede birçok alışveriş merkezi de açılmıştır.

Abdullah Efendi Konağı (Balıkesir)


Abdullah Efendi Konağı Albümü için resmi tıklayın


Abdullah Efendi Konağı’nın geçmişi, 150 yılın üzerinde bir tarihe dayanmaktadır. Konağın ilk sahibi o tarihte var olan Papazlık Kilisesi’nin rahibidir. I. Dünya Savaşı sonu, Kurtuluş Savaşı öncesinde rahibin Midilli Adası’na göç etmesi ve mallarını Midilli Adası’ndan Abdullah Efendi ile değiş tokuş yapması nedeni ile konağın sonraki sahibi Abdullah Efendi olmuş ve konak, o zamandan sonra Abdullah Efendi Konağı olarak anılmıştır. Konağın Osmanlı mimari üslubu temel alınarak Rum ve Türk ustalara yaptırıldığı sanılmaktadır. Tavan tezyinatı (rozet ve kasetler), ocaküstü (şömine) dekorlarında Osmanlı yanında Avrupa etkileri de görülmektedir. Dolaplarda yüklük kavramı ağır basmaktadır. Dış yüzeydeki tahta kaplamalar, pencere sistemleri (özellikle en üsteki aydınlatma birimleri – fener pencereler) ve cumba altındaki kalem işlemeleri dikkate değer.

14 Nisan 2016 Perşembe

Afyon Kalesi


Afyon Kalesi Albümü için RESMİ tıklayın

Afyonkarahisar şehir merkezinde volkanik özellikli, yerden yüksekliği 226 metre olan doğal yükseltili bir kaya kütlesi üzerinde olan bu kale, MÖ 1350 yıllarında Hitit imparatoru II. Murşil zamanında Arzava seferinde mustahkem mevki olarak kullanılmış olan kale önce Hapanuva; Roma ve Bizans dönemlerinde Akroenos; Selçuklular'dan itıbaren ise Karahisar adı ile anılmıştır. Tarihi dokusu korunamamış olsa da hala eski kalıntılar mevcuttur.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Niobe - Ağlayan Kaya (Manisa)


Niobe Albümü için RESMİ tıklayın

Niobe, babası Tantalos ve kardeşi Pelpos gibi, Anadolu'ya özgü bir efsanedir.

Yarı-tanrı Tantalos'un kızı Niobe, Magnesia (Manisa)'nın Sipylos Dağı yöresinde doğmuş, tanrıça Hera (kimi kaynaklarda Leto olarak geçer.) ile birlikte çocuklukları bu yörede geçmiştir. Daha sonra Niobe, Thebai kralı Amphion ile evlenir ve yedisi kız, yedisi erkek on dört (kimi kaynaklara göre altısı kız altısı erkek on iki) çocuğu olur. Çocukluk arkadaşı ve Zeus'un eşi Hera'nın ise Apollon ve Artemis olmak üzere iki çocuğu vardır.

Zamanla Niobe, tanrıça Hera'yı küçümser ve Thebai halkına, kendisine tapmalarını buyurur. Hera'nın sadece iki çocuğunun olduğunu söyleyerek kendisini Hera'dan üstün görür. Tanrıça Hera, o sırada menderes Irmağının kıyısında dinlenirken, bir rüzgâr, Niobe'nin bu sözlerini kulağına fısıldar.
Her fırsatta çocuklarının sayısı ile gururlanan Niobe, topu topu iki çocuğu olduğunu söyleyerek küçümsediği Hera'yı öfkelendirir. Hera, çocuklarından; Niobe'yi cezalandırmalarını ister. Apollon ve Artemis de, oklarıyla Niobe'nin bütün çocuklarını öldürür. Niobe, çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar. Sonunda Tanrı Zeus, Niobe'nin haline acır ve ıstırabına son vermek için, onu ağladığı yerde taş haline getirir.
Spil (Sipylos) yamacındaki kadın başı şeklindeki bu kayanın, göz çukurunu andıran girintilerinden sızan -daha doğrusu, yakın zamanda kuruduğu için artık sızmayan- su, Niobe'nin gözyaşları olarak yorumlanır. Halk, buraya "Ağlayan Kaya", "Niobe kayası" der. Yakından bakıldığında, sıradan doğal bir kaya oluşumu; batı yönünde biraz uzaklaşılarak bakıldığında ise kadın başı şeklinde görünen bu kaya, hâlâ çok ziyâret edilen bir yerdir. Manisa'nın sarı üzümlerinin ilk olarak Niobe'nin gözyaşlarıyla sulanan bağlarda yetiştiği söylenir.

Birkaç kilometre ötede, Sipylos Dağı'nın yamaçlarında, çaliliklar arasında bir başka kaya daha vardır. Ana Tanrıça Kybele'nin burada bir anıtı vardır. Niobe Kayası'nın az ötesindeki alanda, "Mesir Bayramı" kutlanır. Camiden aşağı atılan mesir macunu, bahar ve bereketi simgeler. "Kutsal macun, kısırlığı önler, doğurganlığı kamçılar." derler. Mesir Macunu, her yıl 15 Nisan'da yapılır ve dağıtılır.

Alsancak Garı (izmir)


Alsancak Garı Albümü için RESMİ tıklayın

Alsancak Garı: Osmanlı'nın ilk demiryolu olan İzmir (Alsancak)-Aydın Demiryolu ve Şubeleri (ORC) hattının yapılması için imtiyaz, İngiliz girişimci Wilkin ve dört arkadaşına verilmişti. İmtiyaz 1857 yılında "İzmir'den Aydın'a Osmanlı Demiryolu" (Ottoman Railway Company) kumpanyasına devredilmiş 1857 yılında Vali Mustafa Paşa döneminde temeli atılan demiryolunun başlangıcında yer alan Alsancak Garı, 1858 yılında hizmete açılmıştır. 1866'da hattın açılmasıyla istasyon yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kurtuluş Savaşı, sonrasında bile ORC'ye ait olan istasyon 1935'de, ORC'nin devre dışı bırakılmasıyla TCDD'ye geçmiştir.

İstasyon İzmir'den kalkıp güneye giden hatların başlangıç noktasıdır. Örneğin; İZBAN'ın Güney ve Kuzey hatlarının başlangıç istasyonu burasıdır. Son buharlı tren istasyonu 1980 yılında terk etmiştir. 2001 yılında tüm hatlar elektriklendirilerek, hat sayısı 4ten 10a, platform sayısı ise 2den 6ya yükseltilmiştir.

İstasyon 1 Mayıs 2006 tarihinde İZBAN projesinin inşaatı kapsamında kullanıma kapatılmış, İZBAN projesinin tamamlanmasıyla birlikte 19 Mayıs 2010 tarihinde tekrar hizmete girmiştir.
Alsancak Garı, İzmir'in merkezinde bulunan Türkiye'nin Kemer istasyonundan sonra en eski ikinci tren istasyonudur. Yapımı 1858 yılında tamamlanmıştır.[1]. Ayrıca istasyon TCDD 3. Bölge Müdürlüğü'ne ev sahipliği yapmaktadır. Bu konumuyla Alsancak Garı, Türkiye'nin en yoğun istasyonlarından biridir.